(190 Tıbbiyeli Kasım 2017 tarihli 3. sayısında yayınlanmıştır)
Tercüman-ı Ahvalimiz
Osmanlı’nın son yüzyılında Osmanlı dışında kalan Türk yurtlarında pek çok aydın
ve fikir adamı yetişti. Şöyle aklımıza bir çırpıda gelenleri sayarsak;
Başkurtistan’da Zeki Velidi Togan, Azerbaycan’da Mehmet Emin Resulzade, Kazan’da
Yusuf Akçura ve Kırım’da İsmail Bey Gaspıralı
gözümüze ilk çarpanlar olacaktır. İsmail Gaspıralı’yı diğer Türk aydınlarından
ayıran temel nokta ise “Dilde, Fikirde, İşte Birlik” parolasıyla hareket ederek
çok geniş coğrafyaları etkilemiş olmasıdır.
İsmail Gaspıralı, 1851’de, Kırım’ın Bahçesaray şehrinde
dünyaya geldi. İlk öğrenimini Bahçesaray’da bir Müslüman mektebinde aldıktan
sonra, Akmescid Erkek Ortaokulu’na başladı. Burada iki yıl okuduktan sonra,
Moskova’daki Harp Okuluna girdi. 1867’de Harp Okulu’na devam ederken Girit
isyanında Rum çetecilere karşı mücadele eden Osmanlı güçlerine katılmak üzere
İstanbul’a gitmek için teşebbüse geçti. Bu gayeyle Kırım’a geldi lakin
pasaportu olmadığı için İstanbul’a gidemeden yakalandı. Bu olay, Gaspıralı’nın
askerî öğrenciliğinin sona ermesine sebep oldu. Uzun zaman öğretmenlik ve
tercümanlık yapan, bu sırada Fransa’ya da giden Gaspıralı 1874’de Osmanlı
subayı olabilmek için İstanbul’a gelmişse de başarılı olamadı. İstanbul’da
bulunduğu sırada Namık Kemal ve
Şinasi’nin başını çektiği Jön Türkler hareketi,
İsmail Bey üzerinde derin izler bıraktı.
1879’da Bahçesaray Belediye Başkanı oldu. Özellikle Kırım Türkleri’nin kabuğuna
çekilmiş bir hayat sürmeleri Gaspıralı’yı derinden yaralıyordu.
Ona
göre mektep ve medreselerin ıslahı, modern bilimlerin Müslüman medreselerinde
de okutulması zaruriydi. Eğitim ve dil alanında oluşacak bilinç; dile, dine,
kültüre ve sosyal hayata yansıyacak ve böylece her yönden Rusya’daki Türklerin
millî ve manevi uyanışı gerçekleşecekti. Gaspıralı açısından dini ve millî
kimlik, birlikte, toplumun siyasi birliğini ve kimliğini sağlamlaştıracak ve
vatan-toprak gibi kavramları pekiştirecekti. *1
Bu amaçla Kırım ve tüm Türk yurtlarındaki gençlerin
fikir hayatlarını etkileyecek bir mecmua
çıkarmak istiyordu. İlk teşebbüsleri Rus devlet makamlarınca engellendi.
Sonunda 1883 yılında mecmua çıkarmak için gerekli izinleri alabildi. Bu
gazetenin adı, Şinasi Efendi’nin Tercüman-ı Ahvâl’inden esinlenilerek konulan
Tercümân-ı Ahvâl-i Zaman’dı.
Tercüman’ın ilk çıkış tarihi 10 Nisan 1883, Kırım’ın Rus
esareti altına girişinin 100. yılına denk gelir. Bu gerçekten derin mana
içeriyordu. Tercüman’ın ilk yılları maddi imkansızlıklarla geçti. İlk
çıktığında 320 alıcısı vardı. Fakat birkaç yıl içinde bu sayı 6 bine; daha
sonraysa 20 bin civarına geldi. Artık Tercüman Kırım’da Kazan’da, Kafkasya’da,
Osmanlı’da, Sibirya’da, Türkistan’da ve Doğu Türkistan’da hatta Hindistan ve
Mısır’da okunmaya başladı. İlk yıllarda haftada bir gün yayımlanan mecmua,
1903’te haftada ikiye, 1912 yılından itibaren de günlük yayımlanmaya başlamıştı.
Bütün bu faaliyetler esnasında sağlığı
iyice bozulan İsmail Bey Gaspıralı 63 yaşındayken 24 Eylül 1914’te
Bahçesaray’da vefat etti.
O, dünya üzerindeki Türklere ayrı birer milletmiş gibi
(Azeri, Başkurt, Kazak, Karakalpak, Tatar…) adlar verilmesinin, Türk milletini
bölüp parçalama oyununun ilk perdesi olduğunu; oyunun ikinci perdesinde ise Türk
milletinin yok edileceğini daha genç yaşlardayken fark etmiş, bu oyuna karşı
nasıl davranılacağı hususunda fikir yürütmeye başlamıştır. Gaspıralı, bütün
Türklerin aynı dili konuşması meselesini gündeme getirerek, Türk dünyasının
tümü tarafından anlaşılabilecek bir Türk dili kullanmıştır. Gaspıralı bu konuda
şunları söylemektedir:
Yirmibeş seneden beri
dediğim, yazdığım, çalıştığım budur. Çare açmak, yol açmak, başka bir şey
değildir. Çünkü kavi, necip, ömürlü, sabırlı ve cesaretli olan Türk milletinin,
perakende düşüp, Sedd-i Çin’den Akdeniz’e kadar yayıldığı hâlde, nüfuzsuz,
sessiz kaldığı lisansızlığından, ortak dile sahip olmadığından ileri gelmiştir.
Bu inanışla yaşadım, bu inanışla mezara gireceğim.” *2
Gaspıralı konuşulduğunda ve yazıldığında İstanbullu hamal ile, Kırımlı kayıkçının, Doğu
Türkistanlı çobanın anlayabileceği bir dil tasavvur ediyordu. Bu amaçla
Tercüman gazetesinde, bütün dünya Türklüğünün anlayabileceği ortak bir edebî
dil geliştirmeye çalışmıştır. Bu dilin de İstanbul Türkçesi olmasını
istemiştir. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi İstanbul Türkçesi İmparatorluk
dilidir. İkincisi Rusya Türklerinde mahalli dil ve edebiyat sayısının çok fazla
olmasıdır. Ancak, Osmanlı Türkçesinin Arapça, Farsça tamlama ve ibarelerle dolu
olması, diğer boyların bu Türkçeyi anlamalarını zorlaştırıyordu. Gaspıralı bu
terkip ve ibareleri attı, yerlerine Kırım ve diğer coğrafyalardaki lehçelerden
alıntılar yaptı. Böylece, Anadolu ve Rusya Türklüğü tarafından anlaşılan ortak
edebî dili oluşturdu.
İsmail Bey özellikle Kazan’da (Bugün Tataristan Özerk
Cumhuriyeti başkenti) çıkarılmakta olan mecmualarda mahalli dil kullanılmasını
eleştiriyor, bunların Türk diline ve Türk milletine zarar verdiklerini
söylüyordu. O, Tercüman’ı şu sözlerle özetliyordu: Binaenaleyh, en evvel, en ziyade, hepimiz için ihtiyaç ve lüzumlu olan,
umumî lisan, edebî Türkçe dildir... Tercüman gazetesi, Bahçesaray’dan (Kırım)
tâ Kâşgar’a (Doğu Türkistan) kadar okunduğu, yani anlaşıldığı, lisanen
birleşmenin mümkün olduğuna büyük delildir.*3
O dönemki kaynaklara göre 1856-1863 yılları arasında
Kırım’dan 475.000 Türk Osmanlıya göç etmişti. İsmail bey Kırımlılar üzerinde
göç psikolojisini kırmak için çok çaba sarf ediyordu. Özellikle “Dost Davuşu”
ve “Lazım Bir Nasihat, Gafil Olma” makaleleri halkın üzerinde çok etkili
olmuştu. Öyle ki 1902-1903 yılına gelindiğinde göç neredeyse tamamen durmuştu.
Hakim milletin mahkum düşmesi, mahkum milletin yok olması
mektepsizlikten ileri gelir diyen Gaspıralı İsmail Bey bu doğrultuda 1884’de
Usulucedit okullarını açtı.
Usulucedit’den önce on altı bin mektepte, yarım milyon Türk çocuğu beşer
sene ömür çürttükleri halde Türkçe beş satır yazmak ve okumak öğretilmediği
halde sadece kıraat-i kuran ve namaz duaları ile yetiniliyodu.*4 Ususlü
cedit okuları başlarda Kırım halkının ilgisini çekemese de 45 günde okuma yazma
öğretmesi bir anda onu diğer mekteplerin önüne geçirdi. 1914’e gelindiğinde
artık Kırım’da 360, dünya genelinde 5000 Usulücedit okulu vardı. 1910’da
Hindistan müslümanlarına Usulü Cedit okulu açmak için Hindıstan’a gelen İsmail
bey ilk okulu Bombay’da açmış ve 2 aylık masrafını Tercüman’ın kasasından
vermiştir. İsmail Bey Rusya Türkleri arasında kadın haklarının ve kadın-erkek
eşitliğinin de yılmaz bir savunucusu oldu. Hatta Alem-i Nivan isminde Türk
kadınlarının sesi olan bir dergi de yayınlattı. Kadınlara okuma yazma
seferberliği başlatan İsmail Bey’in çalışmaları sonucunda, 1897 nüfus sayımında Türk kadınları
arasındaki okuma yazma oranının, Rus kadınlarınınkini geçtiği anlaşıldı. *5
İsmail Bey Rusya Müslümanları isimli risalesinde, Türk-Tatarların geride
kalmasının sebebini ve çözüm yollarını şöyle düşünüyordu: Bizim geride kalmamıza sebep cahilliğimiz, Avrupa ilim ve maarifini
bilmememiz, tabii kanunlardan habersizliğimiz. Bu halden kurtulmak için okumak
gerek, Avrupa fikir ve maarifini almak gerek. Lakin Avrupa’nın ilim ve
maarifini, Türk-Tatarların arasına, ancak kendi mektep ve medreselerinde, kendi
dilleri ile sokmak mümkündür. Bunun için de Rusya’da yaşamakta olan Türklerin
Türkçe edebiyatının olması gerek.
Rusya Türklerinde Gaspıralı taraftarları olduğu gibi, Gaspıralı’ya
tam zıt görüş bildirenlerde vardı. Hatta hakkında kafirdir fetvası dahi
verilmişti. Halbuki onun Mısır’da, İslam Kongreleri’ndeki konuşmaları onun
İslamcılığı için değerli bir kaynaktır. İsmail bey ümmetçi değilse de Türk
milletinin olduğu gibi bütün müslüman milletlerin saadet ve mutluluğunu
düşünüyor, onlar için de mücadele ediyordu. Ortak edebî dil fikrine karşı
olanlar ise, her boyun kendi lehçesiyle edebiyatlarını oluşturmaları
gerektiğini savunuyorlar; böylece, medenî yönden daha çabuk yükseleceklerini
iddia ediyorlardı. Kırım’dan, Azerbaycan’a, Kazan’dan Buhara’ya tüm Türk
coğrafyasında bu iki görüşün çatışması yaşanıyordu. Mahalli dilcilerin en büyük
destekçisi ise Rus misyonerlerdi. Rusya, Müslüman Türkleri Ruslaştırmak ve
Hristiyanlaştırmak için İsmail Gaspıralı ve ortak milli dil ülkücülerini engel
görüyordu. Yine bu amaçla misyoner
Nikolay İvanoviç İlminskiy her bir boy için boy lehçesinin ana dil olarak kabul
ettirilmesi gerektiği fikrini ortaya attı.
İlminski’ye göre Arap alfabesi kullanılırken lehçeler arası farklılık göze
çarpmıyordu. Halbuki Rus Alfabesi fonetik yazıya daha uygun olduğundan en küçük
ayrılıkları dahi göstermekteydi. *6 Kazak ve Tatar aydınlarına da
tesir eden İlminskiy, onlara da kendi boy lehçelerinde alfabeler, gramerler ve
sözlükler hazırlattı. Öte yandan, Mikola Ostroumov, Türkistan Vilayetinin
Gazeti’ni çıkarıyor; 1883’ten 1917’ye kadar bu gazeteyle şehir ağzına dayanan
Özbekçeyi edebî dil hâline getirmeye çalışıyordu.
Bu onlarca yıllık mücadele sonucunda Kırım’da, Osmanlı’da,
Azerbaycan ve Türkistan’da onlarca yazar ve şair Tercüman’ın çizgisinde bir dil
ile yazmaya başladı. Azerbaycan’da Osmanlı-İstanbul dilini savunanlar 1906’da
Hüseyinzade Ali Bey’in idare ettiği Füyûzât’ta yazmaya ve neşretmeye başladılar.
Enver Paşa ile Buhara’ya (Bugün Özbekistan sınırlarında) gelen Yaver Suphi Bey
ise burada gördüklerini şöyle özetliyordu:
Bu zat Tercüman ile yalnız Kırım’daki değil, bütün Türk illerindeki mekteplerde
idare şekillerinde yenilik yapılmasını istiyor ve bu maksatla mütemadiyen
neşriyat yapıyordu. İsmail Gaspıralı’nın Tercüman’ı “Buhara’daki” gençler
arasında okunuyor ve onun sözleri sanki emir gibi telakki ediliyordu. *7
Bolşevik ihtilâlinden sonra “halklara özgürlük” fikriyle
birlikte, Orta Asya Türklüğü aydınları, bütün Türklerin ortak bir edebî dille
yazıp konuşmaya başlayacağını ümit etmiş ve bu yöndeki çalışmalarını
arttırmışlardı. Ancak, ihtilâl beklendiği gibi çıkmamış; bütün Türklerin ortak
bir dille yazıp konuşabilmeleri şöyle dursun, her boyun kendisine ait bir
millî(!) dili, hem de ayrı birer alfabesi olmuştu. Zamanla bu siyasete çeşitli
ayak oyunları da katılarak Tatar Türkü, Başkurt Türküne; Özbek Türkü, Kırgız
Türküne düşman edildi. Böylece, dilde birliğin önünü bütünüyle tıkamaya
çalıştılar.
1926’da Bakü’de gerçekleşitirilen I. Türkoloji Kurultayı’a
her boydan resmi kişiler katılmıştır. önce ortak bir alfabe, daha sonra da
ortak bir edebî dil oluşturulması kararlaştırılmıştır. Çok geçmeden toplantıya
katılan boylar, birbirinden fazla farklı olmayan ve Lâtin esasına dayanan yeni
alfabeye geçmişlerdir. Ancak daha sonra SSCB’nin başına Stalin’in geçmesi ile
çalışmalarını durdurmak zorunda kalmıştır. Komunist idare bu Türk aydınlarını
pantürkistlik, turancılık fikirleri güttükleri için hapishanelere attırmış,
sürgünlere göndermiştir. Cezasını çekip de hayatta kalmayı başaranlar, tekrar
bu fikirler için çalışabilirler düşüncesiyle, kaza süsü verilen cinayetlere
kurban gitmişlerdir. Çeşitli Türk boylarına mensup edebiyat ve fikir
adamlarının hayatları incelenirse, hep 1937-1941 yılları arasında öldükleri
görülür.
1991’de Sovyet Rusya’nın dağılması ve onlarca yıldır esaret
altındaki Türk yurtlarının bir bölümünün bağımsızlığına kavuşması ile ortak
milli dile olan umutlarımız yeniden yeşermiş; Azerbaycan, Türkmenistan ve
Özbekistan da bugün fiili olarak latin alfabesine geçmişlerdir.
İsmail Bey Gaspıralı’nın ömrünü adadığı bu davayı, onun
vefatından bir asır sonra sahiplenen aydın Türk gençleri olduğu müdettçe dil
birliği ülkümüz de devam edecektir. Yarın onun yolundan gidenler, bütün Türk
dünyasına yayılacak ve Gaspıralı İsmail
Bey’i “Turan Hürriyet Güneşi” namı ile “Türk Birliği ve Cihan Hakimiyeti Ülküsü
Tarihi”nin başına; şerefle, iftiharla ve kanları ile yazacaklardır.
Bizden, senin pak ruhuna Fatihalar, rahmetler…
Unutulmaz hatırana, kalp dolusu hürmetler…
Ayrı not:
Dille konuşulur, yazılır ve düşünülür.
Düşünmenin sonucunda fikir doğar ve ancak fikirle mefkûre oluşabilir ve böylece
medeniyet inşa edilir. Türkler de medeniyetlerini inşa ederken bir cihan
hâkimiyeti mefkûresine sahipti, fakat kaybolan birlik, bu mefkûreyi akıllardan
sildi, gönüllere hapsetti. İsmail Bey Gaspıralı’nın gönüllerde hapsolanı ortaya
çıkarmak için öncelikle uyanışı gerçekleştirmesi, çağdaşlaşmaya ve aydınlara
bir yol çizebilmek için halka seslenebilmesi şarttı. *8
*1 MARAŞ, İbrahim, İsmail Gaspıralı’nın Ardından, Türk Yurdu
Dergisi, Kasım 2014
*2 Sabri Arıkan, “İsmail Bey Gaspıralı’ya Göre
Dilde-Fikirde-İşte Birlik Niçin Şarttır?”, Türk Dünyası Tarih ve Kültür
Dergisi, S. 2000/07-163, s. 19.
*3 Cafer Seydahmet Kırımer, Gaspıralı İsmail Bey, Avrasya Bir
Vakfı Yay. , İstanbul 1996, s. 20.
*4 HABLEMİTOĞLU, Necip, Gaspıralı İsmail, Pozitif
Yayınları, İstanbul, 2015 s. 96.
*5 HABLEMİTOĞLU, Necip, Gaspıralı İsmail, Pozitif
Yayınları, İstanbul, 2015 s. 104.
*6 HABLEMİTOĞLU, Necip, Gaspıralı İsmail, Pozitif
Yayınları, İstanbul, 2015 s. 11.
*7 Yaver Suphi Bey, “Enver Paşanın Son Günleri”, Çatı
Kitapları, İstanbul, 2011, s. 66.